Pek çok insan kendi sıkıntılarından çok, çevresindeki kişilerin ve sevdiklerinin yaşadığı durumlardan etkilendiğinden yakınabiliyor. Hatta kimileri televizyonda ya da gazetede gördükleri haberlerden sonra uzun süre moral bozukluğu yaşadıklarını, ağlama krizine girdiklerini ifade ediyor. Empati olarak tanımlanan kendini karşısındakinin yerine koyma hissi sağlıklı bir iletişim için önemli bir unsur olarak bilinse de, fazlası ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Duygusal paylaşımlar kişinin kontrolünde değil
İnsanların toplum halinde yaşaması, kendisinin seçtiği bir durum değildir. Duygusal özelliklerimiz, bizim ister istemez toplumsal bir canlı oluşumuzu belirler. Empati ise, grupların oluşturulabilmesi için gerekli olan bir fonksiyondur. Toplumsal canlılar olarak, istesek de istemesek de bir miktar empati yapmak zorunda kalırız ve grubu paylaştığımız diğer bireylerin duygularından bir miktar payımıza düşeni alırız. Bazı insanlar daha gelişmiş bir empati yapabilme yeteneğiyle donanmışken, bazı insanların empati yapabilme işlevsellikleri ise daha düşük olur.
Yakın olduğumuz insanların sorunlarını benimsiyoruz
İnsanlar, isteyerek ya da istemeyerek sınırları birbirinin içine geçmiş; din, meslek, futbol takımı, mahalle ve aile gibi pek çok sosyal gruba dahil olur. Kişi, herhangi bir sosyal gruba kendisini ne kadar ait hissediyorsa, o grubun etkilendiği olaylardan da o şiddette etkilenir. Futbol takımı taraftarları birlikte üzülür, birlikte sevinirler. Aynı taraftar grubunun üzüntüsü, tuttukları takım başka bir ülkenin takımına yenildiğinde daha da fazla olur. Dolayısıyla kişinin kendisine yakın hissettiği insanların üzüntülerinden etkilenmesi kaçınılmazdır.
Grubun sorununa ortak olmak daha büyük sıkıntı veriyor
Herhangi bir akrabadan sürekli sıkıntılı, kaygı verici, umutsuz olaylar dinleniyorsa, genel olarak bu ailenin durumunun pek de iyi olmadığı hissini uyandırır. Böyle durumlarda kişisel olarak ne durumda olduğumuzdan çok akrabadan gelen olumsuzluklar nedeniyle kendimizi daha çok baskı altında hissederiz. Bir takımın kötü durumda olması, bir meslek grubunun ya da yaşadığımız bölgenin sıkıntıda olması kişisel sorunlardan daha fazla kaygı yaratır. Bireysel çabaların işe yaramadığı, can sıkıcı bir çaresizlik hissine yol açar.
Yorgun ve sıkıntılı zamanlarda kurulan paylaşımlar çok etkiliyor
Kişilerin paylaşımlardan etkilenmesi başka nedenlere bağlıdır. Bu konuda duyguların ne kadar yakın insanlardan geldiği büyük önem taşımaktadır. Ayrıca kişinin o sırada ne kadar hassas olduğu ve ait olduğu grubun genel olarak ne kadar kötü durumda olduğu da büyük önem taşımaktadır. Daha sıkıntılı, yorgun, bıkkın ya da yıpranmış olduğumuz zamanlarda diğer bütün uyaranlar gibi empatiyle gelen uyaranlar da daha keskin duygulara yol açar. Bu durumlarda genel olarak her türlü uyarana, daha keskin reaksiyonlar ortaya çıkar.
Sürekli olumsuzluk içeren ilişki uzun ömürlü olmuyor
İçinde bulunduğumuz şartlar, birey olarak bizi ya da ait olduğumuz sosyal grubu yeteri kadar besliyorsa, empati can sıkıcı bir durum değildir. Sürekli kazanan ve sezon sonunda şampiyon olmuş bir takımın taraftarları bunu paylaşmaktan yakınmaz. Oysa sürekli kayıplar yaşayan bir takımın taraftarları artık bu tür kayıplara daha duyarlı hale gelir ve bu durum giderek daha can acıtıcı olur, hatta belki de bazı taraftarlarının grup ilişkisinin zayıflamasına hatta tuttuğu takımı bırakmasına kadar gidebilir.
Empati kurmadan yaşamak mümkün değil
Bizi yorsa ve yaralasa bile empatiden kaçınmamız, onsuz yaşamamız bir seçenek değildir. Biz yaşamımızı dönüştürebilme konusunda diğer canlılardan daha yaratıcıyız. Hayatımızda varlığını sürdüren durumların sonucu olan duygulardan kaçınmaya çalışarak bir sonuç elde edilemez. Bilgi, dönüştürme gücü ve erdem, şartlarımızı geliştirmemize yardım edebilecek insani unsurlardır.