Bipolar Bozukluk Nedir?
Kraepelin’in 1899’da ortaya attığı Bipolar Bozukluk kavramı hakkında, 1970’lerde yapılan klinik çalışmaların ve tedavi önerilerinin artışı başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Manik- Depresif rahatsızlık ismiyle de bilinen Bipolar Bozukluğu, mani ve depresyon atakları süresinde, mani döneminde enerjik, daha dürtüsel davranabilen, depresif dönemde ise daha isteksiz, çökkün davranışlar ile güncelik sorumluluklar, ruh hali, enerji, uyku, insan ilişkileri alanlarında olağan dışı değişiklere sebep olan bir rahatsızlık olarak tanımlayabiliriz.
Belirtileri
Mani döneminde, aşırı enerji, uykuya ihtiyacın azalması, para harcamada artış, özgüven artışı, konuşmanın hızlanması, cinsel dürtü artışı, alkol kullanımına eğilim, huzursuzluk gibi belirtiler ön plana çıkarken, depresyon döneminde, mutsuzluk, isteksizlik, uyuma isteğinin artışı, azalan cinsel istek, intihar düşüncelere baş gösterebilmektedir. Bir çok kişi özellikle mani döneminde aşırılığa kaçtığından, çoğu zaman ancak çevresindeki kişilerin uyarılarıyla kendisindeki değişimi farkına varabilmektedir. Atakların şiddetli olduğu durumlarda, halüsinasyon ve sanrılara (gerçeklikle uyuşmayan, tersi kanıtlara rağmen değişmeyen yanlış inançlar) da rastlanabilmektedir.
Epidemiyoloji
Bipolar rahatsızlık, genellikle ergenlik ve genç erişkinlik döneminde ortaya çıkmakta olup, erken teşhis ve koruyucu tedavinin de etkisiyle, hastalığın gidişi olumlu etkilenmektedir.
Bipolar bozukluk tanılı bireylerin birinci derece akrabalarında, hastalanma riski topluma göre 10 katı fazladır. Depresif ataklar kadınlarda erkeklere göre daha sıklıkla görülmektedir. Hastalık yineleyici nitelikte olup, geçirilen her atak yeni bir atak riskini arttırmaktadır.
Kişi eğer, alkol ya da madde kullanımında bulunuyorsa, çoğu kez Sınır Kişilik Bozukluğu (Borderline) gibi bir kişilik bozukluğu tanısı da alır.
Ülkemizde yapılan çalışmalarda bipolar vakalarda, hastalığın başlangıç yaşı ortalaması 23.8 ile 27.7 yıl arasında değişmektedir. Bipolar olguların %40.3’ü bu tanıyı almadan önce, yanlış olarak başka tanılar almışlardır. Kişiler genellikle manik ataklar esnasında doktora başvurmakta, depresif atakların kesitsel oranı nispeten daha düşük kalmaktadır. Angst (*) tarafından yapılan bir araştırmada hastane yatışı yapılan ve sonrasında 18 sene boyunca izlemede tutulan hastaların, %95’nin hastalıklarının nüks ettiği ve ortalama 4 atak geçirdikleri belirtilmektedir.
Karma veya depresif atak, migren, mevsimsel geçiş etkisi, hipotiroid, obezite vb. eştanı hastalıkları, bipolar bozukluk yaşayan kadınlarda erkeklere göre daha çok gözlenmektedir. Erkek hastalarda, alkol / madde kullanım bozukluğuna daha sık rastlanmakla beraber, alkol ve madde kullanım bozukluğunun kadınlarda gelişme riski daha yüksektir.
Evlilik oranları bipolar kadınlarda erkeklere göre oranla daha yüksek olup, evli bipolar rahatsızlığa sahip kadınlar, evli olmayanlara göre daha nadir depresif atak geçirerek, depresyonun şiddeti ise daha düşük bulunmaktadır.
Mizaç Özellikleri
Mizaç, yapısal, biyolojik ve genetik faktörlere dayanarak oluşan hal ve hareketlerdir. Mizaç hastalığın şiddetini etkileme özelliğine sahiptir. Bipolar hastalar üzerine yapılan araştırmalarda, siklotimik (birbirini izleyen hipomani ve hafif depresyon), hipertimik (duygu ve düşüncelerin aşırılığı) ve sinirli (irritabl) mizaç benzer oranlarda saptanmıştır. Hipertimik mizaç erkeklerde daha sık gözlenmiştir. Sinirli mizacı olan hastaların ilk hastalık dönemleri daha sıklıkla mani olmakla birlikte, gene sinirli mizaçlı kişilerde, psikotik göstergeli mani, depresyon veya karma döneme sık rastlanmaktadır.
Tedavi
Bipolar bozuklukta, tedavi her bireye özel ve karmaşık özellikte planlanabilmektedir. Kadınlarda tedavi uyumu erkeklere göre daha pozitif olmakla birlikte, erken başlangıç ve kadında yalnız yaşam söz konusu ise, tedaviye uyum kötüleşmektedir. Alkol ve madde kullanımı ise erkeklerde tedaviye uyumu kadınlara göre daha çok bozmaktadır.
Psikiyatrist kontrolünde dikkatle düzenlenmesi gereken İlaç tedavisinin gerekli olduğu Bipolar Bozuklukta, depresyon, mani, karma tip ve iyilik hali olarak seyreden dönemlerde, en sık kullanılan ilaçlar, lityum, sodyum valproat ve ketiyapindir. Son dönemlerde Avrupa ve Amerika’da yeniden önem kazanmaya başlayan lityum, ülkemizde en yaygın kullanılan duygu durum dengeleyicidir. Hasta depresif atakta bile olsa antidepresan kullanımının, periodu hızlandırabilmesi, mani dönemine kaymaya neden olabilmesi gibi risklerle, ilaç kullanımları mutlaka doktor gözetiminde başlamalı ve sürdürülmelidir. Manik kayma dikkatle gözlenirken, ilaç takibi dışında, mizacın da etkisi göz önünde bulundurularak yüksek risk faktörleri değerlendirilmelidir.
Özellikle bu hastalıkta, akut dönem tedavisi kadar, koruyucu tedavinin önemi de büyük olup, nüksü önleyip, atakların yaratacağı psiko sosyal yıkımları azaltmak, hayati risk oranını düşürerek, yaşam kalitesini de arttırmaktadır. Genellikle, ikinci atağın arkasından, koruyucu tedavi önerilmekle birlikte, çoğu hastanın erken dönem başlanan koruyucu tedavilerden fayda sağladığı belirtilmektedir. Koruyucu tedavide, duygu durum düzenleyiciler yanında, kombine tedaviler verilmektedir.
Koruma tedavisinde, hastanın ve ailesinin bilgilendirilmesi, atakların belirteçlerinin tanınması, stres faktörlerinin azaltılması, düzenli bir yaşamın benimsenmesi, uyku düzeninin önemi, hastalık şiddeti artmadan önlem alınabilması, hastalığın doğasını bildiklerinde kontrol edebilmeleri açısından önem arz edecektir. Ağır ataklar geçirmiş, hastane yatışı olmuş kişiler koruyucu tedaviye daha ılımlı iken, genç erişkinler, mani/hipomani dönemini olumlu algılayan kişilerin koruyucu tedavi hakkında daha dirençli oldukları gözlemlenmektedir.
Kişilerin mani/hipomani sürecinde yaşadıkları zamanın ortalama 3 katı sürede depresyon döneminde kalabilme gibi risklerinden dolayı, kişinin yaşadığı karmaşık hastalık seyri, tedavi yöntemlerinde de çeşitliliklere yol açmaktadır.
Hekimin amacı, öz kıyım girişimlerinin önlenmesi, ataklar arası işlevselliğin arttırılması, sosyal hayata uyum, maddi kayıpların azaltılması, eşik altı belirtilerin azaltılması, duygu durum dalgalanmalarının önlenmesidir.
Bilişsel Davranışçı Terapi İle Tedavi
Hastalığın ilk adım tedavisi uygun ilaç kullanımının planlanması, Ekt (Elektrokonvulsif tedavi) olmakla birlikte, arzu edilen optimum iyiliğe ulaşmada terapilerden fayda sağlanmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi (Bdt) esnek olması, kişiye bireysel olarak kendini takip edebilme yöntemlerini öğretebilmesi, deneysel yanı ile, Bipolar Hastalıkta- Akut Mani- periyodu dışında kalan dönemlerde, güçlendirici bir tedavi yöntemi olarak önerilmektedir. Özellikle 4 ana noktada Bdt, tedavide olumlu destek sağlamaktadır:
1) Depresif, disforik(irritabl) dönemler başta olmak üzere, duygu durum belirtilerinin dengelenmesinde,
2) Bireyin ve ailesinin tedaviye ve özellikle ilaç kullanımına dair uyumunun sağlanması
3) Hastalığın erken belirtilerinin öğrenilmesi ve atakların sayısının azaltılması
4) Hastalığa eşlik eden diğer eş tanılı rahatsızlıkların tedavisi.
Depresyon periyodunda, kişinin etkinliğinin artırılması, mani ya da hipomani döneminde kişinin etkinliğinin azaltılması üzerine çalışılmaktadır. Tüm süreçte bireyin daha işlevsel, objektif düşünmeyi öğrenmesi amaçlanmakta olup, kişinin hayatında işlevsel olmayan temel inançları ve tutumlarına ağırlık verilir. Mani döneminde para harcamalarının sıkılaştırılması, uyku süresinin arttırılması, önemli kararların ve dürtüsel davranışların yavaşlatılması, çökkünlük döneminde ise, görev ve amaçların birlikte önem sırasına göre basamaklandırılarak, sorun çözme becerilerinin arttırılmasına çalışılır. Günlük hayatı, iş ve özel yaşamı, uyku düzeni üzerinde planlamalar yapılır. Psiko eğitim ile aynı zamanda hastanın, şahsi duygulanım süreçleri üzerinde gözlem ve kontrol sahibi olması amaçlanmaktadır.
Kaynak: (*) Angst J. Comorbidity of mood disorders: A longitudinal prospective study. Br J Psychiatry 1996; 30:31-71.